> Engeloji : 2013

Translate

29 Aralık 2013 Pazar

BUNGEE JUMPİNGİN BÖYLESİ...


Bungee jumping, kişilerin yüksek bir yerden aşağıya atladıkları ve esnek bir halatla yukarıya çekildikleri çok heyecan verici bir etkinliktir. Seyrederken bile insanın yüreği ağzına gelir... Bungee jumping yapanların yaşadığını duyguları düşünmek bile insanı heyecanlandırıyor. Adrenalinde doruk noktası olan bu etkinliği bir de tekerlekli sandalyede yaşayan biri yaparsa ne kadar şaşırtıcı olur değil mi?

Bungee jumping, ekstrem bir spor, sınırsız bir heyecan ve eğlence için yapılıyor. Yapanların adrenalinin doruğu olarak tanımladığı bu etkinliği Riley Martin, tekerlekli sandalyeyle deniyor. Tekerlekli sandalyedeki kişilerin çeşitli sporlar ve dans etkinlikleri yaptığını biliyor ve görüyoruz. Ancak bungee jumping yapmak çok cesurca...

Kanadalı Riley Martin, geçirdiği bir trafik kazası sonucu genç yaşta felç oluyor. O günden sonra da hayatını tekerlekli sandalyede sürdürüyor. Bir gün bir arkadaşı ona bungee jumping yapanların videosunu gösteriyor. Böylece Riley Martin, macera severlerin tutkusu olan bungee jumpingi denemek istiyor. Martin, 21 yaşında iken tekerlekli sandalyesiyle bungee jumping yapmaya karar veriyor. Kanada'nın Britanya Kolumbiyası eyaletinde yaklaşık 170 metre yüksekliğinde bir köprüden tekerlekli sandalyesiyle atlıyor.


Riley Martin, bu atlayışın fotoğraflarını da bir sosyal paylaşım sitesinde paylaşıyor. Bu fotoğraflar görenlerin çok ilgisini çekiyor. Ona pek çok soru soruyorlar... En önemli soruda "Bu atlayışı neden tekerlekli sandalyede yaptığı..." oluyor. Riley Martin bunun cevabını şöyle veriyor: "Tekerlekli sandalyede hayatımı sürdürdüğüm için bunun daha kolay olacağı söylendi... Ben de kendimi böyle daha rahat hissedeceğimi düşündüm... Ve böyle atladım..."

Üniversite öğrencisi olan Riley Martin; basketbol, tenis ve rugby gibi spor dallarıyla ilgileniyor. Yarış arabası da sürüyor. Riley Martin'in bungee jumping yaparken paylaştığı fotoğraflar çok etkileyici...  İpler tümüyle sağlam olsa da tekerlekli sandalyeyle bunu denemek bir kat daha cesaret istiyor... Atlayış yaptığı platformda geldiğinde ne düşündü, atlarken ne hissetti merak etmemek elde değil...

Bu tür etkinlikler Riley Martin için engeline karşı bir başkaldırış biçimi... Bu atlayışı bir farkındalık yaratmak için, kendi potansiyelini başkalarına ispat ve kendini kendine ispat için yapmış... Çok da iyi yapmış... Bir şeyler başarmak istedikten sonra hangi şartlarda olursa olsun, bunun yapılabileceğini bize gösteriyor.


ALİYE YÜCEL

22 Aralık 2013 Pazar

MİNİK AHSEN'İN HİKAYESİ


Ahsen, tekerlekli sandalyede bir kız çocuğu... Ateşli bir hastalık geçirdiği için her iki bacağı da tutmuyor. Bu nedenle hayatını tekerlekli sandalyede sürdürüyor. Bazı kimseler hayatını tekerlekli sandalyede geçiren kimseler için "tekerlekli sandalyeye mahkum" diyor. Oysa Ahsen bu tabirden hiç hoşlanmıyor. O hayatını tekerlekli sandalyede sürdürdüğünün bilinmesini istiyor...

Ahsen, küçük yaştan beri durumunun farkında ve bunu kabullenmiş bir çocuk... Yürüyemese de tekerlekli sandalyesiyle okula gidiyor. Günlük yaşantısında zaman zaman (mimari engellerden dolayı) zorlansa da yaşantısını sürdürüyor. Ailesi, arkadaşları ve öğretmeni onu çok seviyor ve yardımcı oluyorlar... Sınıfı okulun giriş katında, okulunun girişinde bir kaç basamak merdiven var. Bu nedenle Ahsen'in okula başladığı yıl, tekerlekli sandalyesiyle rahatça girebilmesi için girişe rampa yapılmış... Ahsen, mutlu ve çok başarılı bir çocuk...

Genelde normal insanlar (!) bazen Ahsen'e acıma ya da küçümsemeyle baksa da o kendisine  farklı bakmamalarını, ilk tanışmada herkese nasıl davranılıyorsa ona da öyle davranmalarını istiyor. Tekerlekli sandalyede yaşasa da ekstra bir ilgiyi ya da dışlanmayı istemiyor.


Tekerlekli sandalyede olduğu için “sakat, aciz" gibi etiketlerle, acıyarak yaklaşılmasını ve acıma hissi veren ses tonu ile konuşmalarını da istemiyor. Sonuçta birtakım engellere sahiptir olduğunu biliyor. Ancak o hasta ya da mutsuz olmadığının bilinmesini istiyor.

Ahsen, karşısında çok dikkatli ve özenli olmaya çalışanları hiç anlayamıyor. Diğer insanlarla nasıl konuşuluyorsa onunla da öyle konuşmalarını istiyor. Kelimeleri vurgulayarak veya yüksek sesle konuşmayı anlamsız buluyor, çünkü onun duyma sorunu yok! Ayrıca onun zeka ve algılama sorunu olduğunu ima eder gibi tane tane ve vurgulayarak konuşulmasını da istemiyor.

Tekerlekli sandalyede olduğundan dolayı ona yardım etmek amacıyla aniden atılmamalarını; onun yardım istemesini beklemelerini istiyor. Eğer yardım istiyorsa kendi söylüyor ve yardım edecek kişiyi kendi yönlendiriyor. Tekerlekli sandalyesine aniden yaslanılması ve dokunulması onu rahatsız edebiliyor.

Tekerlekli sandalyede olduğu için onunla konuşan kişinin tam karşısında, rahatlıkla göreceği şekilde durması gerekiyor. Sanıldığının aksine Ahsen engeliyle ilgili soru sorulmasından rahatsız olmuyor. Sadece soruyu samimiyetle, uygun bir dille sormalarını bekliyor...

 ALİYE YÜCEL

15 Aralık 2013 Pazar

KENAN DOĞULU GÜZELDEN ANLAR!


Beren Saat ve Kenan Doğulu  aşkının bilmeyen yok sanırım... Çiftin aşkı duyulduğunda herkes çok şaşırdı. Ancak onları çok yakıştırdı. Biri genç ve güzel bir oyuncu, diğeri çok sevilen yakışıklı bir şarkıcı... Bu yüzden çok medyatik bir çift oldular. Gün geçmiyordu ki onlarla ilgili bir haber yapılmasın. Orada gittiler, bunu yaptılar, evleniyorlar gibi pek çok haber... Kısacası her yaptıkları haber oluyor.

Beren Saat çok hoş, alımlı ve güzel bir oyuncu... Bir o kadar da yetenekli... Her rolün üstesinden geliyor... Benim Dünyam filminde görme ve işitme engelli birini  canlandırıyordu. Bu film Bollywood yapımı Black filminin uyarlamasıydı ve dünyaca ünlü Amerikalı pedagog Helen Keller’ın hayat hikayesini anlatıyordu. Beren Saat, görme ve işitme engelli Helen Keller'ı rolündeydi. Genç oyuncu, bu rolde çok başarılı bulundu. Rolünün hakkını vermişti, gerçekten engelli biri gibiydi...

Beren Saat ve Kenan Doğulu'yu gören magazinciler mikrofon uzatmadan duramıyorlar... Gündemde Benim Dünyam filmi olduğu için geçtiğimiz günlerde Kenan Doğulu'ya şu soruyu sormuşlar:

- "Beren Saat "Benim Dünyam" filminde canlandırdığı karakter gibi günün birinde engelli olursa ilişkinizi sürdürür müsünüz?"


O da bu soruyu şöyle cevaplamış:
- "Bu çok zor bir soru. Eğer sonradan kusurlu olsaydı, onunla ilişkimi devam ettirirdim. Ancak doğuştan kusurlu olsaydı ne yapardım bilemem. Çünkü işin bu tarafını hiç düşünmedim..."

Kenan Doğulu, doğruyu söylemiş... Bugünden sonra Beren Saat'e bir şey olursa, tabii ki yanında olur. Olmazsa çok garip olur! Ama doğuştan bu durumdaki birinin yani işitme ve görme engelli birinin Kenan Doğulu'ya yaklaşma şansı olur mu? Cevap tabii ki hayır... Arkadaş, dost, sevgili, eş olmak bir yana... Yanına bile yaklaşamaz...

Yapılan haberde, Beren Saat'in bu açıklamayı duyması halinde canı sıkılacağını düşündükleri için " Beren Saat, Kenan Doğulu'nun açıklamasını duymasın!" diye bir yorum yapılmış... Duyarsa duysun! Duymasında ne gibi bir sakınca var ki? Beren Saat, bunu bilmiyor mu? Kenan Doğulu, onunla yeteneği için mi beraber? O güzelden anlar! Bu yazdıklarımı da anlayan anlar...


ALİYE YÜCEL


8 Aralık 2013 Pazar

"SADECE SEN" Mİ? "ONLY YOU" MU?


Geçtiğimiz Ekim ayında Uğur Yücel’in yönettiği ve başrollerinde Beren Saat ve Uğur Yücel’in oynadığı Benim Dünyam filmi gösterime girdi. Filmde; Beren Saat, görme ve işitme engelli biri rolündeydi. Bu film Bollywood yapımı Black filminin uyarlamasıydı ve dünyaca ünlü Amerikalı pedagog Helen Keller’ın hayat hikayesini anlatıyordu. Beren Saat, Benim Dünyam filminde görme ve işitme engelli Helen Keller'ı canlandırıyordu.

Bizim senaristlerimiz özgün bir engelli hikayesi bulamıyorlar mı nedir? Engelli hikayesini anlatan bir uyarlama film daha beyazperdeye geliyor. Bu kez de Güney Kore yapımı "Only You" (2011) filminin uyarlaması olan "Sadece Sen" filmini izleyeceğiz. Bu filmde de görme engelli bir genç kız var. Bu kızı Belçim Bilgin Erdoğan oynuyor.

Film tam bir romantik dram... Yapımcılığını Boyut Film'in yaptığı filmin yönetmeni ise Hakan Yonat. Konusu kısaca şöyle: Hazal (Belçim Bilgin Erdoğan) görme engelli bir genç kızdır. Ali (İbrahim Çelikkol) ise geçmişi karanlık eski bir boksördür. Ali, karanlık geçmişi ile hesaplaşırken bir yandan da Hazal ile aşk yaşamaktadır.


Only You filmi izleyiciden büyük beğeni almış bir film... Hikayesi sadece romantik film sevenleri değil, dövüş sahneleriyle aksiyon meraklılarını da ilgilendiren türden... Sadece Sen filmi (filmin adı bile aynı...) Only You filminden uyarlandığına göre seyirciyi hem çok romantik ve hem de aksiyon dolu sahneler bekliyor.

Biliyoruz ki filmlerdeki engelliler genellikle acınacak, zavallı ve alay edilen kişiler oluyor. Engelli kimse; sağlam bir kimseye aşık olamıyor, olsa da onunla evlenemiyor. Oyuncu tekerlekli sandalyedeki veya gözleri görmeyen sevgilisini görünce ne yapacağını bilemiyor ve kaçıp gidiyor... Bu filmde de gözleri görmeyen bir sevgili var... Ancak bu filmde öyle olmuyor... Bunun için bile seyredilmeye değer...

Benim Dünyam, konusu itibariyle herkesin ilgisini çekecek olsa da engelli dünyasını anlatıyordu. Ancak işitme engelliler için altyazı, görme engelliler için sesli betimleme uygulaması yoktu. Umarım Sadece Sen filmi için bu hataya düşülmez... Engellilere de ulaşması sağlanır. Film vizyona girdiğinde işitme engelliler ve görme engelliler sinema salonuna gidip bir koltuğa oturup izleyebilirler...

Bu hafta fragmanı yayınlanan Sadece Sen filmi 2014 yılının Mart ayında gösterime girecek. Fragmanından duygusal, sürükleyici ve insanı içine alan bir film olduğunu anlıyoruz. Beren Saat, engelli birini başarıyla canlandırmış ve rolünün üstesinden gelmişti. Şimdi Belçim Bilgin Erdoğan'ın görme engelli biri olarak performansını merak etmemek elde değil... Filmin önceden yapılmış başarılı bir örneği olması da beklentiyi yükseltiyor. Şimdi de bakalım "Sadece Sen" mi? "Only You" mu?

ALİYE YÜCEL

1 Aralık 2013 Pazar

3 ARALIK...


3 Aralık Dünya Engelliler günü… Tüm dünyada engellilerin hatırlandığı ve engelli sorunlarının ele alındığı gün… Birleşmiş Milletler, 1992 yılında 3 Aralık gününü Uluslararası Engelliler Günü (International Day of Disabled Persons) olarak ilan etti. Bu karardan sonra Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu, 5 Mart 1993 tarihli ve 1993/29 sayılı bildiri ile üye ülkelerce 3 Aralık gününün tanınmasını istedi.

Böylece ilk kez 1993 yılında 3 Aralık günü Uluslararası Engelliler Günü olarak anıldı ve kutlandı. Bugünün amacı, engellilerin topluma kazandırılması, engelliler adına pozitif ayrımcılık yapılması, insan haklarının tam ve eşit ölçüde sağlanmasıydı. Bu nedenle 3 Aralık günü tüm dünyada çeşitli organizasyonlar düzenlenmektedir.

3 Aralık günü ülkemizde de kutlanıyor. Türkiye’de de engelliler konusunda dikkat çekmek ve duyarlılığı sağlamak için çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Medyada bu konu ile ilgili çeşitli haberler yapılıyor. Engellilerin hayat şartlarını iyileştirme için yapılanlardan bahsediliyor. Ama engellilerin sıkıntıları devam ediyor. Eğitim, mimari engeller, istihdam, engellilere yönelik yanlış bakış… Yine de son yıllarda engelliler adına iyi gelişmelerde olmuyor değil... Engellilere yönelik olumlu yasalar çıkıyor...


Biliyoruz ki engellileri bir gün hatırlamak, bir tek gün onların sorunlarını görmek ve çözüm aramak yetmez. Toplumumuz ve yetkililer engellilerin sorunlarına karşı ilgisiz ve duyarsız kalmamalı... Her alanda ve el birliği ile bir şeyler yapılmalı… Engelli olmak diğer bireylerle beraber yaşamaya engel olmamalı... Engellilerde herkes gibi eşit haklara sahip olmalı... Yoksa "3 Aralık Dünya Engelliler Günü" demenin bir anlamı yok. Bu gün için söylenen sahte dilekler çok yersiz...

Hele hele bugünü anarken "Bizler de birer potansiyel engelli adayıyız...", "Herkes bir engelli adayıdır..." gibi cümleler kurmak çok şaşırtıcı... Bunlar anlam olarak doğru, dikkat çekmek için ve iyi niyetle söylenen cümleler... Ancak engelliye olan yaklaşım ve duyarlılık "Ya ben de bir gün ben de engelli olursam..." düşüncesiyle olursa çok yanlış olur. Nasıl hayvan haklarını savunmak için hayvan, kadın haklarını savunmak için kadın olmak gerekmiyorsa; engelli haklarını savunmak için de bir gün engelli olacağımızı düşünmek anlamsız...

Dünya Engelliler Günü için söylenecek çok şey var... 3 Aralık engellileri fark etme günüdür. Empati kurup, dünyaya onlar gibi bakma günüdür. Hep beraber engelleri kaldırma günüdür. Ama elimizden bir şey gelmiyor ve yapamıyorsak; hiç olmazsa engelli park alanlarına park etmeyelim, engelli rampalarının önlerini kapatmayalım, engellileri küçümsemeyelim ve onlara acımayalım. Zor olan hayatlarını daha fazla zorlaştırmayalım. 

ALİYE YÜCEL

24 Kasım 2013 Pazar

MOSES'İN AŞKI VE ZEKASI


Sosyal medyada defalarca paylaşılan bir hikaye var. Okumayan kalmamıştır diye tahmin ediyorum. Ama bir engelli hikayesi olduğu için bir kez de ben yazmak istedim. Gerçek olamayacak kadar ilginç bir aşk hikayesi... Ancak masallarda olabileceğini düşüneceğiniz türden... Hatırlatmak ve bilmeyenler için hikaye şöyle:

Moses Mendelssohn, çirkin bir adammış... Çok kısa boylu olmasının yanı sıra bir de kamburu varmış... Moses, günün birinde Hamburg'da yaşayan bir işadamını ziyarete gitmiş... İşadamının Frumtje adında çok güzel bir kızı varmış... Moses, kıza umutsuz bir aşkla kıza tutulmuş... Fakat kız çirkin görünüşünden dolayı ondan hiç hoşlanmamış, hatta ürkmüş... Değil onun sevgisine karşılık vermek, yüzüne bile bakmak istemiyormuş...

Moses aşkıyla baş edememiş bütün cesaretini toplayarak, onunla son defa konuşma girişiminde bulunmuş... Fakat kızın başını kaldırıp da yüzüne bile bakmaması Moses'i çok üzmüş... Güçlükle başarabildiği konuşması sırasında kıza bir soru sormuş:

- "Evliliklerin kutsal bir özelliği olduğuna, cennette kararlaştırıldığına inanır mısınız?"

- "Elbette!" diyerek cevaplamış kız ve gözlerini kaçırarak Moses'in yüzüne yine bakmadan ona aynı soru sormuş...

- "Peki ya siz inanır mısınız buna?" Moses bir an bile duraksamadan:

- "Evet, ben de inanırım!" demiş ve eklemiş...


- "Biliyor musunuz?" Her çocuk doğduğunda Allah onun evleneceği kişiyi belirlermiş... Benim doğumumda da  evleneceğim kızı belirlemiş ve bana:

- "Senin karın kambur olacak!" demiş... O zaman bir istekte bulunmuşum:

- "Allah'ım! Kambur kadın bir trajedi olur... O kız acımasız ve sert huylu biri olabilir! (Kız niye oluyorsa? Ayrımcılığa bak! Bu konuda yazacaklarım bu yazıdan daha uzun olur. Bu yüzden parantezi kapatayım...)  Bir kız güzel olmalıdır. Ne olursun, onun kamburunu bana ver ve onu güzel biri yap!" demiş... Moses'in bu sözlerinden sonra Frumtje çok duygulanmış, gözlerini yerden kaldırmış, Moses'in gözlerini içine bakmış ve gülümsemiş... Evlilik hikayesine güzel bir başlangıç yapmışlar... Daha sonrada evlenmişler...

Bu hikaye gerçek bir hayattan...  Ünlü Alman besteci Felix Mendelssohn'un büyükbabasıyla büyükannesinin evlilik hikayesi... 1729-1786 yılları arasında yaşayan Alman filozof Moses Mendelssohn çirkin olmasına rağmen, çok güzel ve ona aşık bir karısı varmış... Karısını kendine aşık etme hikayesi işte böyle anlatılıyor.

Frumtje, Moses'in anlattıklarına inanmış mıdır? Hiç sanmıyorum. Buna kim inanır? Bence sadece söyledikleri kızı derinden etkilemiş ve adamın pratik zekasına hayran kalmıştır... Zekası ona çekici gelmiş, ruhuna aşık olmuştur... Fiziki görünümün bu kadar önem taşıdığı günümüzde olması çok zor bir durum... Bu olsa olsa masal olur...

ALİYE YÜCEL


17 Kasım 2013 Pazar

BEYAZAY DERNEĞİ GAZZE'DE...



Gün geçmiyor ki Gazze ile ilgili haber gelmesin... Gün geçmiyor ki oradan gelen haberler bizi üzmesin... Okumaya dayanamadığınız, ama meraktan okumak zorunda kaldığınız pek çok haber... Ölenlerin, yaralananların, zulme uğrayanların, acı çekenlerin haberleri... Bu haberler hep üzdü... Ama bu kez sevindiren ve ümit veren bir haber geldi. Bir açılış haberi... Türkiye 'de ve dünyada şubeleri bulunan Türkiye Beyazay Derneği bu kez Gazze'de bir şube açtı.

1988 yılından bu yana engelli eğitimi konusunda çalışmalar yapan bir sivil toplum kuruluşu olan Türkiye Beyazay Derneği hedeflerini her geçen gün büyütmeye devam ediyor. Yurt içinde yaptığı çalışmaların yanı sıra yurt dışına da hizmet götüren Türkiye Beyazay Derneği oradaki engellilerin de umut ışığı oluyor. Onların eğitim ve yaşam kalitelerini yükseltiyor. Türkiye Beyazay Derneği dünya çapında yaptığı etkili çalışmalara bir yenisi ekledi. Şimdi de Gazze'de yardım bekleyen engellilerin yanında olacak...

Türkiye Beyazay Derneği Gazze Şubesi; Kütahya, Tavşanlı ve Gediz halkının desteğiyle açılmış... Türkiye Beyazay Derneği Ege Bölge Koordinatörü Ali Rıza Soyaslan'dan  Gazze Şubesi'nin büyük özveri ve çabalarla açıldığını öğreniyoruz. Gazze'ye giden heyetin kurduğu bağlar ve uzun çalışmalarıyla bu sonuç elde ediliyor... Bunu tahmin etmek çok güç değil aslında... Savaş, çatışma ve karışıklık ortamında bulunan bir bölgede bunu başarmak ayrı bir takdiri hak ediyor.


Ali Rıza Soyaslan  şubenin açılış hikayesini şöyle anlatıyor: "Türkiye Beyazay Derneği Genel Merkezi, Kütahya ve Tavşanlı Şubeleri, Tavşanlı Ticaret Odası ve Gazze makamları arasında yaşanan 6 aylık yoğun bir diplomasi sonucu Türkiye Beyazay Derneği Gazze Şubesi açıldı. İnşallah Beyazay Derneği Gazze Şubemiz Filistin ve tüm Ortadoğu'da mağdur olan engelli kardeşlerimizin yaralarını saracak. İslam coğrafyasında beyaz bir ay gibi parlayacaktır... Gazze Şubesi'nin kuruluşunda emeği geçen herkese teşekkür ederim..." diyor.

Sivil toplum kuruluşlarının önemini anlatmaya gerek var mı bilmiyorum? Her alanda, her yerde onlara ihtiyaç var. Ancak Filistin gibi bir coğrafyada çok daha fazla önem kazanıyor. Filistin'de insan olmak zor, hele de engelli olmak çok daha zor. O bölgede engelli olmak ayrı bir hassasiyet taşıyor. Yıllardır süren çatışmalarda yaralanıp engelli hale gelen kardeşlerimizin ve ailelerinin böyle bir desteğe ne çok ihtiyacı var...

Türkiye Beyazay Derneği şimdi onların yanında... Gazze'deki engellilere umut ve daima destek olacağını çok iyi bildiğim Türkiye Beyazay Derneği Gazze Şube'sine gönülden başarılar diliyor... Başkan Ahmet Madiana'ya ve Yönetim Kurulu Üyeleri'ne "Bedenen yanlarında olamasak da, kalbimiz ve dualarımızla daima yanınızdayız" diyorum... Allah daima yardımcıları olsun...


ALİYE YÜCEL

10 Kasım 2013 Pazar

HANDE YENER SAKAT MI?


Hande Yener'i bilirsiniz... Tanırsınız... Ama belli ki o bizi, yani engellileri hiç bilmiyor, iyi tanımıyor! Tanısa bu saçma kelimeler ağzından çıkar mıydı? "Kör müyüm? Topal mıyım? Sakat mıyım? Yaşlı mıyım yaaa? Tabi ki sevgilim var..." Şarkıcı Hande Yener'in "Sevgiliniz var mı?" sorusuna hiç çekinmeden, rahatlıkla verdiği cevap işte bu...

Magazin muhabirlerinin sıkça sorduğu bir sorudur: " Hayatınızda biri var mı? Sevgiliniz var mı? " Bu soru geçenlerde Hande Yener'e de sorulmuş...  O da bu soruyu "Evet var", "Hayır yok" diye cevap vermek yerine ilginç ve saçma bir açıklamayla cevapladı. "Sakat mıyım? Kör müyüm? Topal mıyım? Yaşlı mıyım yaaa? Tabi ki sevgilim var..." Tesadüfen gördüm, duyunca da çok şaşırdım, inanamadım.

Anlıyoruz ki Hande Yener'e göre; kör, topal, sakat, yaşlı olanların sevmeye ve  sevilmeye hakkı yok. Bunu söyleyen yeni yetme şarkıcılardan biri olsa; hiç üzerinde durmaz, gülüp geçerdim. Ancak bu yaşta, üstelik boyunca bir çocuğu olan bir kadın söyleyince, insan ister istemez çok şaşırıyor ve üzerinde de düşünüyor. Çok garip... Hiç engelli bir çift görmedi mi? Oysa pek çok örneği var...

Kör, topal, sakat birinin sevgilisi olamaz! Böyle biri kimseyi sevemez, kimse de onu sevemez... Sevmek ve sevilmek için genç, güzel, elinin ayağının düzgün olması gerekir! Engelinle baş edebilirsin, pek çok işi başarabilirsin. Ama birini sevip, sevilemezsin. Neden? Engellisin! Hande Yener böyle biliyor... Ama çok yanlış biliyor. Engelli olmak sevmeye, sevilmeye engel olabilir mi? Sevmek kalp, beyin ve ruh işi değil mi? Peki kendisi bundan sonra engelli olsa sevip, sevilmeyecek mi?


Bu cevap engelliler üzerindeki bir yargıyı ortaya koymuş oluyor. Engelliye toplumumuzda nasıl bakıldığını gösteriyor. Evet pek çok kişi böyle düşünüyor. Hande Yener bunu açıkça dillendiriyor. Engelliler toplumda normal dışı olarak algılanmış ve medyada da genellikle böyle sunulmuştur. Gördüğümüz baskın görüntüler, engellilerin başarısız ve trajik bir yaşam sürdükleri… Normal olmanın ve normal bir hayat sürdürmenin “engelli olmamaktan” geçtiği!

Ülkemizde maalesef engellilerle ilgili algılama ve tanımlama yanlışlığı yaşanıyor. Genelde normal insanlar (!) engellileri, korku, acıma ya da Hande Yener gibi küçümseme unsuru olarak görebiliyor. Maalesef engelliye böyle bakıldığı sürece onların hayatı zorlaşıyor. Onlar günlük hayatta yaşadığı her türlü engelin üstesinden gelebiliyor. Ama toplumun bu yanlış bakışı engellilerin hayatını çok güçleştiriyor.

Engelliler pozitif ya da negatif ayrımcılık yapılmadan, olduğu gibi kabullenilemez mi? Hande Yener ve onun gibi düşünenler; eksik sandıkları, eksik saydıkları insanlara tam bakamaz mı? Engellileri küçük düşüren ve rencide sözlerden kaçınmak çok mu zor? Belki de sakat, kör, topal olanların değil; Hande Yener ve onun gibi düşünenlerin sevmeye, sevilmeye hakları olmamalı...


ALİYE YÜCEL

3 Kasım 2013 Pazar

"BENİM DÜNYAM" AMA BEN İZLEYEMİYORUM!


Uğur Yücel’in yönettiği; başrollerini Uğur Yücel, Beren Saat ve Ayça Bingöl'ün paylaştığı Benim Dünyam filmi gösterime girdi. Girdi girmesine de filmle ilgili olumlu ve olumsuz pek çok eleştiri de başladı. Filmin bir uyarlama olması, başrol oyuncularının başarısı gibi... Ama bence en önemli eleştiri; işitme engelliler için altyazı ve görme engelliler için sesli betimleme uygulamasının olmamasıydı.

Benim Dünyam, Hint yapımı Black filminin uyarlaması... Black, Helen Keller’ın hayat hikayesini anlatan 2005 yapımı bir Bollywood filmi... Dünyaca ünlü Amerikalı pedagog Helen Keller hem görme, hem işitme ve hem de konuşma engelliydi. Örnek hayatı, mücadelesi ve başardıkları onu efsaneleştirdi. Benim Dünyam filminde Beren Saat, filmde görme ve işitme engelli Helen Keller'ı canlandırıyor...

İki yaşında bir hastalık sonucu görme, işitme ve engelli olan Ela (Beren Saat) insanlarla iletişim kurmak istiyor, kuramıyor. Bu onu sinirli ve saldırgan yapıyor. Bu yüzden ailesi kızlarını eğitmesi için bir öğretmen buluyor. Mahir Hoca (Uğur Yücel) Ela'nın  kontrolsüz davranışlarının insanlarla iletişim kurmasıyla düzeleceğine inanıyor ve hemen bu yönde çalışmaya başlıyor. Ela; okumayı, yazmayı, iletişim kurmayı, kısaca hayatı Mahir Hoca sayesinde öğreniyor…


Benim Dünyam, konusu itibariyle herkesin ilgisini çekecek olsa da engellilere, özellikle de görme ve işitme engellilere hitap edecek bir film... Ancak işitme engelliler için altyazı, görme engelliler için sesli betimleme uygulaması yok. Yapımcı firma sesli betimleme ve alt yazı olmamasının sebebini maliyet getirmesi ve zaman yetersizliği olarak ileri sürmüş... Bu kadar saçma iki bahane olabilir mi? Film engelli dünyasını anlatıyordu. Bu nedenle filme başlarken bunlar düşünülmeliydi. Üstelik alt yazı ve sesli betimleme uygulamaları, çok fazla maliyet yüklemez...

Engelli olmayanlara engellilerin dünyasını anlatması ve onların neler yapacağını göstermesi açısından çok başarılı bir film... Ama keşke görme ve işitme engellilere de ulaşabilseydi. Engellileri yüreklendirecek, umut kaynağı olacak ve özgüven sağlayacak bir filmi, bir takım bahanelerle onlardan uzak tutmak ne büyük bir yanlış... Nasıl bir duyarsızlık... Benim Dünyam ama ben izleyemiyorum!

Görme ve işitme engelliler, Benim Dünyam filmini daha sonra yapılacak betimleme ve altyazıyla izleyecekler. Ancak vizyona girdiğinde bir sinema salonuna gidip, koltuğa oturup izlemeliydiler. Bu imkansız bir şey değildi... Her film için sesli betimleme ve altyazı gerekli iken, görme ve işitme engelli birinin hayatını anlatan bir film bir yapar da engellileri nasıl düşünmezsiniz? Bir film yaparsınız da hedef kitlesine ulaşmasını nasıl istemezsiniz? İşte bunu anlamak çok zor...

ALİYE YÜCEL

İlgili Yazılar:

http://aliyeyucel.blogspot.com/2012/04/helen-kellerin-sessiz-ve-karanlik.html

http://aliyeyucel.blogspot.com/2013/06/black-mi-siyah-mi.html

27 Ekim 2013 Pazar

ERİŞİLEBİLİRLİK...



Ülkemizde erişebilirlik tam anlamıyla anlaşılmış ve aşılmış değil! Maalesef pek çok bilinmeyen ve anlaşılmayan yönleri bulunuyor. Her engel grubunun farklı bir erişebilirlik sorunu var. Oysa engelli kimselerin toplumsal hayata katılmaları için erişilebilirlik şart... Aksi takdirde başkalarına muhtaç olmadan evlerinden çıkıp sosyal hayata katılmaları çok güç...

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü çok gerekli iki "Erişilebilirlik Bilgilendirme Filmi" hazırladı. Bunun amacı engellilerin toplumsal yaşama eşit olarak katılabilmeleri adına, yapılı çevrenin engelsiz hale getirilmesi için sorumluluğu bulunanlara neler yapacaklarını anlatmaktı. Filmin biri iç mekanlar, biri de dış mekanlar için...

20 Temmuz 2013 tarihinde 28713 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan ve yürürlüğe giren "Erişilebilirlik ve Demetleme Yönetmeliği" göre hayata geçecek "Erişilebilirlik İzleme ve Denetleme Komisyonları" erişilebilirlik tedbirlerinin alınıp alınmadığının takip ve denetimi başlayacak... Takip ve denetimi yapılacak yerler şunlar:
Resmi binalar ve ibadet yerleri,
Özel eğitim, özel sağlık tesisleri,
Sinema, tiyatro, opera, müze, kütüphane, konferans salonu gibi kültürel binalar,
Gazino düğün salonu gibi eğlence yapıları,
Otel, özel yurt, iş hanı, büro, pasaj, çarşı, alışveriş merkezleri gibi ticari yapılar,
Spor tesisleri, yüzme havuzu, genel otopark ve buna benzer umuma ait binalar,
Mevcut tüm yol, kaldırım, yaya geçidi, açık ve yeşil alanlar, spor alanları ve benzeri sosyal ve kültürel alt yapı alanları,
Toplu taşıma araçları.


Şehirlerdeki pek çok kamuya açık yerlerin mimari planları engelsiz insanlar düşünülerek yapılmış… Sinema, tiyatro, alışveriş merkezleri, restoran gibi yerlerde rampa ve asansör yok. Aslında kamu binaların da bile rampa ve asansör yok. Binalardaki koridor, merdiven, rampa, asansör, tuvalet ölçülerinin ve zeminin bir kez daha gözden geçirilmesi, konuya gerekli hassasiyetin gösterilmesi ve düzenlemelerin mutlaka yapılması gerekiyor.

Erişilebilirlik için sadece rampa ve asansör yapmakla iş bitmiyor.... Dikkat edilecek pek çok ayrıntı var. Örneğin; otoparkta engelli araçları için ayrılan yer için bile, kullanan sürücünün tekerlekli sandalyesine rahatça inip binebilmesi için uygun alan olmalı... Hazırlanan filmlerde iç ve dış mekanlarda  erişilebilirliğin sağlanması için gerekli her şey tüm detaylarıyla anlatılıyor.

Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü; kamuya açık binalar, tüm açık alanlar ve ulaşım araçlarının engelliler tarafından rahatlıkla kullanılmaları için erişilebilir bir çevre hedefliyor. Hazırlanan "Erişilebilirlik Bilgilendirme Filmi" ve "Açık Alanlar ve Binalar Erişilebilirlik Tespit Formları" ile kurum ve kuruluşlar erişilebilirlik konusundaki yapılacak tüm düzenlemelerin nasıl olması gerektiğini  öğrenebilirler... Umarız yetkili kişiler durumun hassasiyetini anlayacaklar... Sonra da olması gerekenleri yapacaklardır. Unutmayalım erişilebilirlik herkes içindir...

ALİYE YÜCEL

20 Ekim 2013 Pazar

GÖRME ENGELLİ AKUPUNKTURİST


Akupunktur, 3000 yıllık bir geçmişe sahip bir tedavi etme sanatıdır. Bilindiği gibi insanın bedeninin belirli noktalarına iğneler batırılmasıyla uygulanır. Bunu yapan kimsenin ehil ve çok dikkatli olması gerektiğini yazmaya gerek var mı bilmiyorum. Peki bunu görme engelli birini yapması çok ilginç değil mi? Evet görme engelliler bu konuda çok başarılı... İlk görme engelli akupunkturist (akupunktur uzmanı) Waichi Sugiyama isimli bir Japon.

Waichi Sugiyama, ilk görme engelli akupunktur uzmanı olmasının yanı sıra, günümüzde kullanılan ve iğne ile yapılan akupunturu 16. yüzyıl ortalarında ilk bulan kişidir. Waichi Sugiyama, 18 yaşında iken akupunkturist olmaya karar veriyor. Dönemin en ünlü üstadı Takuchi Yamaseyi'den beş yıl ders alıyor. Fakat hocası onda ilerleme göremiyor ve umduğunu bulamıyor. Onun başarılı bir akupunkturist olamayacağını söylüyor. Böylece Waichi Sugiyama onun yanından ayrılıyor...

Sugiyama, sıkıntılı bir dönemden sonra ilahi bir ilham beklemek için, bir yeraltı mağarasına kapanıyor. Orada aç kalarak üç hafta dua ediyor. Üç haftanın sonunda beklemekten vazgeçiyor. Mağaradan dışarı çıkarken ayağı tökezliyor ve düşüyor. Düştüğü yerde bir çam ağacının iğnesi bacağına batıyor. Birden çam ağacı iğnelerinin daha az acı verdiğini fark ediyor. O güne kadar akupunktur bambu kamışıyla yapılırken, Sugiyama çam ağacının iğneleriyle yapmaya başlıyor.


Böylece bu farklı yöntem sayesinde çok başarılı bir akupunktur uzmanı oluyor. Döneminin shogunu Tsunoyoshi Tokugawa ciddi bir hastalığa yakalanıyor. Sugiyama, Tokugawa'yı iyileştirince, shogun ona bir arazi bağışlıyor. Bu arazinin üzerine görme engelliler için bir okul inşa ediyor. Waichi Sugiyama, Japonya'da 45 görme engelli akupunktur okulunun kurulmasını sağlıyor. 84 yaşında ölen, Waichi Sugiyama'nın hayat hikayesi tıbbi tarihi metinlerde yer almıştır.

Bugün Japonya'da akupunkturistlerin % 30'u görme engelli... Japonya'da akupunktur okullarında üç yıl eğitim veriliyor. Okula başlamak isteyen herkes görme engelli olsa da olmasa da bir testten geçiriliyor. Görme engellilerin eğitiminin farkı Braille alfabesiyle olması ve özel uygulama metotlarının kullanılmasıdır. 

Engellilerin de yeteneği olduğuna inanıp, onlara fırsat verilmesi gerekiyor. Japonlar işte bunu yapmış... Akupunktur gibi yapılması özen ve dikkat isteyen bir alanda bile buna imkan sağlamışlar... Hem de 16. yüzyılda... Profesyonel bir alanda önemli olan işini iyi yapmaktır. Engelli olmak yada olmamak önemli değildir. Bu tür gereksiz sınırlandırmalardan uzak durmak gerekir. Yıl olmuş neredeyse 2014, biz hala engelliye nasıl bakıyor ve onu nasıl görüyoruz!


ALİYE YÜCEL

13 Ekim 2013 Pazar

KAFALARDA İŞARET DİLİ!


Okan Bayülgen'in programlarını seyredenler işitme engelliler için işaret dili ile tercüme yaptırdığını bilirler... Program sırasında tüm konuşmalar işaret dili bilen bir tercüman tarafından işitme engelliler için anında çevriliyor. Bu çok önemli uygulamanın yeteri kadar duyulduğunu sanmıyorum. Eminim pek çok kişi program yayınlanırken görmüştür. Bu uygulamanın olduğuna dair çok az haber gördüm. Oysa medyada daha fazla yer alması, duyurulması ve takdir edilmesi gerekiyordu.

Başarılı televizyoncu, geçen yılın Şubat ayından bu yana hazırlayıp sunduğu programlarda işaret dili çevirmeni bulunduruyor. Bu yıl da Show TV'de üç gece program yapan Okan Bayülgen; Muhallebi Kafa, Çıplak Kafa ve Makina Kafa programlarında yine işaret dili ile tercüme yaptırıyor. Ekranın sağ alt köşesinde işaret dili tercümanı bulunuyor.  Böylece programlarını işitme engelliler de izleyebiliyor. İşitme engellilerin bunca kanal ve program arasında hiç olmazsa takip edebildikleri bir program oluyor.

Programlarda iki işaret dili tercümanı var. Uzun süren programları dönüşümlü olarak işitme engelliler için işaret diliyle anlatıyorlar. Onlarla yapılan bir röportajdan, her ikisinin de ailesinde işitme engelli olduğunu ve bu yüzden sular seller gibi işaret dili konuştuklarını öğrenmiştim. Yaptıkları çevirilerde öyle içten ve samimiler ki, yaptıkları bu işi ne kadar sevdiklerini hissedebiliyor insan...


Okan Bayülgen'in programları entelektüel düzeyi çok yüksek programlar... Bu yüzden çevirmenlerin yaptıkları iş oldukça zor. Seyrederken bazı kelimeleri duyunca bunu nasıl çevirebildi, nasıl anlatabildi diye düşünüyorum. Özellikle de soyut ve felsefi kavramları... Ama onlar her şeyi anlatmanın bir yolunu buluyor. Hatta şarkı sözlerini bile çeviriyorlar...

Televizyon hayatımızın vazgeçilmezi...  Bunun aksini söyleyemeyiz. Ancak işitme engeliniz varsa bundan mahrum kalıyorsunuz. İşitme engellilerin sayısı yüz binlerle ifade ediliyor. Peki işitme engellilerin izleyebileceği kaç program var? Televizyonla onlar arasında neden engel var? Onları bu kadar önemli bir iletişim aracından mahrum etmek doğru mu? Hiç olmazsa her kanal işitme engellilere uygun bir kaç program yapamaz mı? Televizyon seyretmek onlarında hakkı değil mi?

Bu nedenle Okan Bayülgen'in yaptığı programlarda işaret dili bilen tercüman bulundurması çok çok önemli... Programlarında zaman zaman engelli sorunlarını ele alan Bayülgen bu alandaki eksikliği görmüş olmalı ki programlarında işitme engellilere de seslenmek için bu yöntemi uyguluyor. Geçen yıl başlatılan bu uygulama diğer kanallar ve programlara örnek olur diye düşünmüştüm. Ama maalesef bunu yapan olmadı. İşitme engelliler için yapılan programların artması dileğiyle...


ALİYE YÜCEL

6 Ekim 2013 Pazar

BAKANLAR DA AĞLAR



Ağlamak bir duygu paylaşımıdır.  Bazen üzüntüden, bazen söylenecek söz kalmadığından, bazen bir şeylerin içini acıtmasından, bazen çaresizlikten, bazense sevinçten ağlanır... Biliyoruz ki ağlamak sadece gözyaşı dökmek değildir. İnsanın içini boşaltmasının bir yoludur. Bazen bir başkasının yanında yapılınca ayıp sayılır ya da yanlış anlaşılabilir... Ancak elde değildir. Birden akıverir...

Ağlamak insana özgü normal bir durum... Ancak bakanlar ağlayınca haber oluyor... Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin'in bir sosyal sorumluluk projesinde, göz yaşlarına engel olamayıp ağlaması medyada geniş yer aldı. Her iki bakanı ağlatan ise işitme engelli iki çocuğun düeti ve slayt gösterisiydi.

Haberi televizyondan ve bir kaç farklı kanaldan izleme şansım oldu. Bakanların ağlamasıyla dikkat çeken; bu ağlamalar olmasa belki de haberdar olamayacağımız projeden de bahsetmek gerekir. Proje gerçekten çok önemli bir sosyal sorumluluk projesi... İki bakanlık bir araya gelerek "Ulaşımda, İletişimde Hayatın İçerisinde Ben de Varım" isimli istihdam projesini hayata geçirdi. İletişim ve GSM firmaları da bu projeye destek veriyordu. Bu proje kapsamında "Sessizliğe Kulak Vermek" etkinliği düzenlendi.


Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından yürütülen proje kapsamında işitme engellilerin istihdamına yönelik "Sessizliğe Kulak Vermek" etkinliği Ankara'da yapıldı. Engellilerin hazırladığı programı başta Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin olmak üzere çok sayıda davetli izledi.

"Sessizliğe Kulak Vermek" etkinliğinde işitme ve konuşma engelli Naz ve Tufan sahneye çıktı. İki çocuk "Bana Bir Masal Anlat Baba" şarkısının sözlerini işaret dili ile seslendirdi. Çocuklar elleriyle şarkıyı söylerken, bu sessiz düet Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ile birlikte protokolde bulunan bir çok kişiye duygusal anlar yaşattı... Çoğu göz yaşlarını tutamadı. Daha sonra engelli çocukların hayatlarından kesitlerin bulunduğu slayt ekranlara gelince, bu kez sessiz düette iyice dolan Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım da ağlamaya başladı.

Programın sonunda her iki bakan da çocuklara sarılarak, onları kutladı. Binali Yıldırım konuşmasında ağlamasına değinerek "Biz de insanız. Ağlamasını unutan, göz pınarları kurumuş insanlar; topluma, ülkelerine bir şey veremezler..." diyerek bu ağlamanın merhametten geldiğini ve yürekten süzülüp aktığını çok güzel anlattı. Ağlamak insani bir davranış, bakanlar da ağlar...

ALİYE YÜCEL 

29 Eylül 2013 Pazar

KONU "TOPAL ÖYKÜLER" OLUNCA...


Yazarının yakın bir arkadaşım olması sebebiyle ayrı bir merak ile okudum Topal Öyküler’i… Kitapta bedensel engellilerin başından geçen ilginç hatıralar yer alıyor. Kimi güldürüyor, kimi hüzünlendiriyor. Ama hepsi de düşündürüyor! Konu Topal Öyküler olunca çok tanıdık cümleye, olaya ve duyguya rastladım. Okuduklarım; bana yaşadığım ve pek çok engellinin de yaşadığını tahmin ettiğim durumları hatırlattı.

Topal Öyküler kitabının yazarı Ayhan Bahçeli, küçük yaşta geçirdiği ateşli bir hastalık sonucu bedensel engelli olmuş ve kol değnekleriyle yürüyor. Yıllardır tekerlekli sandalye basketbolu oynayan milli bir basketbolcu...  Evli ve bir çocuk babası olan Bahçeli,  halen bir kamu kuruluşunda yönetici olarak çalışıyor.  Engellilerle ilgili sivil toplum kuruluşlarında çalışmalar yapıyor ve engellileri çok iyi tanıyor. Kitabında da bir çok engellinin hayatından kesitler anlatıyor.

İlmek Yayınları’ndan çıkan Topal Öyküler; parlak kırmızı renkli kapağıyla çok güzel bir kitap... Kapakların kitapları sevdirmekte çok etkili olduğunu düşünür ve bu yüzden kitap kapaklarını çok önemserim. Topal Öyküler,  nesne olarak da beğenilecek ve sevilecek bir kitap... İnanıyorum ki Topal Öyküler'i kitapçıda, kitap vitrininde görseniz eliniz gidiverir ve almak istersiniz.


Kitabın arka yüzünde “Bu kitap, toplumda tam olarak adını alamamış, çok bilindik, çok tanıdık ve yıllarca hep yanlış tanıtılmış, farklı insanların ve bu farklı insanlarla birlikte yaşayan insanların “kimi zaman mizah kimi zaman düşündüren kimi zaman da hüzünlendiren yaşanmış öykülerini” anlatıyor…” yazıyor. “Neler Dediler?” bölümünde; Beşiktaş Spor Kulübü Fahri Başkanı Süleyman Seba, Televizyon Programcısı ve Yazar Kenan Işık ve Kaliteli Yaşam Danışmanı Dr. Haluk Saçaklı'nın kitap hakkında görüşleri yer alıyor.

Kitapta anlatılan kısa hikayelerin bazısı yazarın başından geçmiş, bazılarını da çevresindeki kendi gibi bedensel engelli olanlardan dinlemiş. Hepsi de gerçek yaşanmış öyküler... Topal Öyküler'de anlatılanlardan anlıyoruz ki; toplum engelliyi tanımıyor, onlara nasıl davranacağını bilmiyor. Bu nedenle kitap bir rehber olma özelliğini de taşıyor. Böylece okuyucu engellinin araba kullandığını, spor yaptığını, evlendiğini, siyasette var olduğunu öğreniyor.

Kısa kısa yaşanmış hikayelerden oluşan kitapta toplumun engelliye bakışını görüyoruz. Engellilere bakışımız çok önemli... Hem görmek amacıyla bakışımız, hem de bakış açımız... Engelliye yanlış baktığımız sürece onların hayatını zorlaştırıyoruz. Onlar günlük hayatta yaşadığı her türlü zorluğun üstesinden gelebiliyor. Ama toplumun bu bakışı engellilerin hayatını zorlaştırıyor.

Düşünün bir kolunuz veya bacağınız yok ya da koltuk değneği ile yürüyorsunuz. Biri size çok dikkatli, meraklı ya da alaycı bir şekilde bakıyor. Ne hissedersiniz? Görme engelliler galiba daha şanslı... Çünkü onlar bu bakışları görmüyor! Fiziki görünümün bu kadar önem taşıdığı dünyamızda bedensel engellinin neler yaşadığını bu kitap sayesinde öğreniyorsunuz.

ALİYE YÜCEL

22 Eylül 2013 Pazar

YAZIK, ÇOK YAZIK!



Bir milletvekilinin engellilere ve engelli ailesine bakış açısından bahsetmek istiyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin engelliler için yaptığı çalışmaları anlatmaya çalışırken; engellileri rencide eden, onlara hakarete varan sözler sarf eden  bir düşünceden... Tekirdağ Milletvekili Ziyaeddin Akbulut'un engelliler için söylediği sözleri şaşkınlıkla ve üzülerek okudum.

Haberi bilmeyenler için: Tekirdağ Çerkezköy'de Müjgan Serkan Karagöz Mesleki ve Özel Eğitim Merkezi'nin açılış töreninde konuşan AK Parti Tekirdağ Milletvekili Ziyaeddin Akbulut, hükümetin engelliler için çıkardığı yasaları hatırlatarak "Bu insanlar sokağa çıkamıyorlardı, evlerde saklanıyorlardı. Anneleri babaları bu insanları sokağa çıkarmaya sıkılıyordu, utanıyordu. Ama hükümetimizin 2005 yılında çıkardığı yasa ile biz engellileri insan yerine koyduk, adam yerine koyduk. Bazıları 'Eskiden evimizdeki engelli, yatalaklar bir an önce ölse de kurtulsak diye Allah'a yalvarırdık' diyordu. Şimdi 'Aman ölmesin, evimizin bereketi bu. Ben onun yüzünden devletten 450-500 lira bakım ücreti alıyorum, aman ona bir şey olmasın diye bakıyoruz' diyorlar. İşte zihniyet değişikliği bu..." dedi. (17 Eylül 2013)

Milletvekilinin, engellilerle ilgili yaptığı bu konuşmasına öyle çok yorum yazılmış ki... Ziyaeddin Akbulut AK Parti Milletvekili, ancak bunu bir siyasi tartışma için yazmıyorum. Engelliler bunlara alet edilse de, engellilik bunların üstünde bir kavram... Ben başka bir şey söylemek istiyorum. Bir milletvekili engelliye böyle bir bakış açısıyla bakabilir mi? Böyle bir zihniyet olur mu? Vekil böyle düşünürse milletten ne beklenir?

Bu ne talihsiz bir açıklama... Yazık, çok yazık! Adam yerine koymak, insan yerine koymak ne demek? Bunlar aslında insan değillerdi... Eee... Peki önceden bunlar neydi? Bunu açıklasaydı da bilseydik. Ne üzücü… Nereden bakarsak bakalım çok kötü... Engelliler için söyledikleri çok acı... Aileleri soktuğu durum içler acısı...


Engelliyi istemeyen aile, para için isteyebiliyor. Böyle bir şey olur mu? Vekilin söylediklerinden ne gibi bir zihniyet değişikliği olmuş, onu da anlamak mümkün değil. Bakıma muhtaç bir engelinin ölmesi için dua eden bir zihniyetle, engelliyi geçim kaynağı gören bir zihniyet arasında nasıl bir fark var? Ne ile gurur duymuş onu da anlayamadım. Böyle bir zihniyeti para ile beslemek övünülecek bir şey de değil ki... Bu olsa olsa utanılacak bir durum olur.

Söylenecek ne çok şey var… Engelliler toplumda hep normal dışı olarak algılanıyor. Bize hep engellilerin başarısız ve trajik bir yaşam sürdükleri anlatılıyor. Normal olmanın ve normal bir hayat sürdürmenin “engelli olmamaktan” geçtiği empoze ediliyor. Engellileri küçük düşüren ve rencide edenleri bu düşüncelerden ne zaman kurtulacağız. Engelliler pozitif ya da negatif ayrımcılık yapılmadan, olduğu gibi kabullenilemez mi?

Akbulut “Yanlış anlaşıldım..." demiş... Ama, maalesef bu talihsiz söyler onun ağzından çıkmış... Zihniyetini ortaya koymuş... Bizler engelinin ayrımcılık görmemesi, olumsuz sunulmaması için uğraşalım… Bunun mücadelesini verelim… Bir milletvekili böyle düşünsün... Bırakın böyle düşünmeyi, konuşmasında da anlatsın... Herkesin, ama özellikle de yetkililerin ağzından çıkanları kulaklarının duyması gerektiğine inanıyorum.

Bu yazıyı kötü sözlerin % 50'sini içimde tutarak yazdım. Bir Tekirdağlı okur mu bilemem. Ama onu insan yerine koyup milletvekili seçenlere seslenmek istiyorum. Kime oy verdiğimize dikkat edelim. Artık insan yerine konulduğum için daha fazla yazmıyorum, burada susuyorum!

ALİYE YÜCEL